Bodrum’da, Türkiye’de şubeler zinciri olan bir şirketin vakıf projesini yönetmek üzere yurtdışında yaşayan anne babalar, öğretmenler, eğitim danışmanları ile genetik ve biyokimya alanında çalışmalar yapan; mikrobiyom üzerinde araştırmaları bulunan bilim insanları ile biraradayım.
Yaptığımız sohbetlerde Türk eğitim ve sağlık sistemi ile dünyadaki eğitim ve sağlık sistemi arasındaki farklılıkları ve herşeyden önemlisi ”uygulamaları” keşfetme, öğrenme ve gelişme fırsatı yakaladım. Aramızda şöyle bir diyalog geçti:
”Uğur Bey, bizler kendi ülkelerimizde çocuklarımıza ‘en büyük bilim merak etmeye devam etmektir’ farkındalığını keşfetmeleri yönünde bir eğitim vermeye gayret ediyoruz. Merak duygusunun çocuklarda ve gençlerde eksik olmasının nedeni; beyinlerinde eksik olan bir madde değil. Sorun eğitim sisteminin çocuklarda merak uyandıracak bir yapılanma içinde olmamasında. Bizde sizinkine benzer sorunlar yaşadık ve çocuklarımızın varoluşlarıyla ilgili yönleri önemsemeyi çok acı tecrübelerle öğrendik.”
Bu sohbette geliştiğimi hissettim ve sizlerle paylaşmak istedim. Bu keşif sonrası düşünmeye başladım:
İnsanoğlu olarak 200.000 yıldır dünya üzerinde yaşıyoruz. Ancak çocuklarda ve yetişkinlerde psikolojik etkilenmeler, bilimsel olmayan teşhislerle insanların üzerine yapıştırılan depresyon, hiperaktivite gibi etiketler, özellikle ilaç kullanımındaki korkunç artış; son 50 yıla oranla hiç bu kadar yüksek olmamıştı.
Özellikle de bizim ülkemizde…
Bu durum insan sağlığına olduğu kadar aile sağlığımıza, eğitim sistemimize ve ekonomimize ciddi zararlar veriyor. Çocuklarımız öğrenmekten sıkılıyor. Çünkü her çocuk bütünsel olmayan, niteliksiz bilginin bol olduğu sınıf ortamında sıkılır ve dikkati dağılabilir.
Ancak çok daha tehlikeli başka bir şey daha olur.Geleceğimiz, yani çocuklarımız; böyle bir eğitim ortamında, keşfetmekten uzak eğitim sistemine psikolojik ve biyolojik olarak tepki gösterir…
Doğuştan öğrenme-keşfetme potansiyeli ile dünyaya gelen çocuklar maalesef bu eğilimlerini, şimdiki mevcut eğitim hayatında kolaylıkla kaybedebilir. Kendi seviyesinin farkında ancak ifade etmesine izin verilmeyen çocuklarımızın geleceği, bugün gördüğümüz tabloda, sınıf ortamında seviye belirleyen bir düzene teslim edilmekte.
Peki bu seviye çocuklarımızın üstünde veya altında olursa ne olur?
Çocuklarımız derse motive olamaz, dikkatini toplayamaz, çabuk sıkılır, öfkeli, bıkkın, kızgın hale gelir. Hal böyle olunca; bilimsel tutum ve düşünceden uzak bazı kontrol mekanizmaları derhal devreye girer. Malesef bu kontrol grubunda anne babalar, öğretmenler ve hekimler de vardır.
Çocuklarımız; bu ekip sayesinde ”dikkati bozuk çocuk, hiperaktif çocuk” adı altında damgalanır ve çoğu zaman kırmızı reçeteli ilaçlarla ne yazık ki haplanır.
ÇOCUKLARIMIZIN DİKKATİ GERÇEKTEN DAĞINIK MI?
Yaşam koşulları hızla değişiyor. Her geçen gün daha büyük güçlükler karşımıza çıkıyor. Biz, çocuklarımıza daha iyi bir gelecek sunabilmek adına çırpınırken; çocuklarımız kontrolümüzün dışında yüzlerce psikolojik-biyolojik-fizyolojik etkene maruz kalıyor. Yapılan bilimsel çalışmalara göre bu etkenlerin içerisindeki en büyük tehlike, kullanımı hızla artan dikkat arttırıcı ilaçlar olarak gösteriliyor.
Çocuklarımız, ilgi ve merak duymadıkları konuları ilaç yardımıyla çözmek isterken; aslında büyük bir risk alıyor. Çünkü bu ilaçların uzun süre kullanımının hafıza ve dikkat işlevlerini arttırmadığını, tam tersine hafızayı kalıcı olarak zayıflattığını gösteren araştırmalar ve bulgular bulunuyor.
YAPILAN BİLİMSEL ÇALIŞMALAR BİZE NE GÖSTERİYOR? BİLİMSEL TUTUM TEMELLİ DÜŞÜNMEYİ TEŞVİK EDERSEK; NELER BAŞARABİLİRİZ?
Aile yaşantısında ve eğitimde; çocuklarda öğrenme ve bireysel farkındalık kazanma keşfetme odaklı olursa; beyindeki GABA (insan psikolojisi üzerinde etkili olan nörotransmitter) seviyesinde değişiklik meydana gelir, stres hormonu azalır, beyin dopamin salgılar ve çocuklarımız daha sakin, daha özgüvenli, iç başarısı yüksek, mutlu bireyler haline gelir.
Bu sayede çocuklarımızın her biri içlerindeki biliminsanı potansiyelini farkedip; bu potansiyeli keşfedebilir ve yaşamlarında gerçekleştirebilir. Böyle bir ortamda kimse onlara hiperaktif çocuk etiketi yapıştırma fırsatı da yakalayamaz olur.
Türkiye’nin aydınlık geleceği, dogmalarla ve felsefeyle değil bilimsel düşünceyle inşa edildi. Ülkemin insanını seviyorum. Ülkemin insanının yapabileceğine güveniyor ve inanıyorum.
Teşekkür Notu:
Yaşamsal değeri olan bu projeyi ve bilimsel sohbetleri gerçekleştirme ortamını bizlere sağlayan, ülkesindeki çocukların hem varoluşuna hemde yaşam tanıklığına önem veren, misyonu ve yüreğinde taşıdığı güçle, gönlüde ‘’gönüllü’’ olan ve bilimsel düşünceye önem veren vakıf yöneticilerine, ulaşımından konaklamasına yanımızda olan değerli çalışanlarına; dünyadaki tüm çocuklar adına gönülden teşekkürlerimi sunuyorum.
Saygı ve sevgilerimle…
Dr. Uğur Uğural (12 Ekim 2017)