İRİ PARÇALAR


24/05/2015

Merhaba cennet Türkiyemin sağlığı değerli, yüreği güzel, ruhu güzel bilinç dolu yaşam dostları.

Bir önceki yazımızda geleceğimizin teminatı değerli genç arkadaşlarımızla bire-bir sohbet ettik içimizi döktük. Bunu uzun süredir yapmak istiyordum. Şimdi rahatladım. Mailleriniz ve güzel dilekleriniz için teşekkür ediyoruz. Sorularınızı mümkün olan en genel haliyle cevaplamak adına, geçtiğimiz gün şahit olduğum bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Süpermarketteki kuyrukta ödeme sıramın gelmesini beklerken arka reyonlardan bir kadının seslerini duydum. Marketin içinde kap-kaç yapılamayacağına göre (siz yinede kendinizi kollayın) acaba neydi bu çığlıklar? Toplum olarak hislerimiz ve duygularımız öylesine tıkanmış ki; inanırmısınız kimse kafasını bir zahmet çevirip 'ne oluyor yahu, bu kadın niye bağırıyor' demedi. Kadıncağız var gücüyle 'ne olur yapma yeter artık, yeter!…' diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Sıradan çıkıp arka reyonlara yöneldim. Olay yerine vardığımda, reyonda 4 yaşında küçük bir erkek çocuğu ve kucağında bebek olan bir anne gördüm. Küçük çocuk, yiyecek bölümündeki cipslerin büyük bir kısmını aşağıya indirmiş kalanlarınında ağzını açarak etrafa saçmıştı. Ben geldiğimde ise yan rafın önünde hem ağlıyor hemde oradaki herşeyi aşağıya indirmeye devam ediyordu. O yaştaki çocuk, o reyonu nasıl oldu da biranda savaş alanına çevirmişti? Ben bile şaşırdım. Annesini siz düşünün artık. Küçük çocuğun, bu olayda annesini tamamen kontrol altına aldığını gördüm. Anne, huysuzluk nöbetinden vazgeçmesi için bir yandan oğluna yalvarıyor, 'yapma…!' diye rica ediyor, bir yandan da tokatlıyordu. Anne, küçük oğluyla birlikte sinir krizi geçiriyordu. Tokatla beraber çocuğun ağlama sesi ve annesiyle çatışması daha da hırçınlaşdı. Sonunda teslim olan anne çocuğun eline şekerlemeler, cipsler tutuşturarak hem söyleniyor hemde çocuğu tehdit ederek 'bir daha ki sefere bacaklarını kırarım, bak. Artık bu son' diyordu. Anne ve küçük çocuğunu davranışsal, beden dili ve en önemlisi psikolojik açıdan analiz etmek uzun süreceğinden; sadede geliyorum. Şimdi bir an için bu 4 yaşındaki çocuk büyüdü ve benim gibi 40 yaşında bir adam oldu diyelim. Senaryo değişti mi sanıyorsunuz? Elbette hayır. Değişmedi. Kim bu adama karşı (pardon, çocuk yazacaktım) en ufak bir eleştiri yöneltir yada yaptığı yanlışı en objektif haliyle resmederse; yandı, gitti kül oldu. Vay haline.

Siz; ister 4 ister 40 yaşında olun. Kim olursanız olun; birey olarak herşeyi rededer ve sütten çıkma ak kaşık moduna girerseniz; ancak iç dünyanıza verdiğiniz hesap hep aynı kalır. Daha kötüsü; bilinçaltı hanenize bir borç daha yazılır. Bu borçlar birikince kapanmamış hesaplarınız; 'özsaygı'nızdan iri parçalar kopartır. Geçmiş olsun.

HAFTANIN BİLİNÇ NOTU


Davranışsal bozukluklarda hipokondriyak diye adlandırılan bir model vardır. Bilinçaltındaki çözülmemiş çelişkiden doğan kaygıyla yüzleşemeyen kişi; bu kaygıdan kurtulmak için çeşitli hastalıklar icat eder. Ne alaka diyeceksiniz belki ama ben bu modeli zaman zaman farklı davranışsal bozukluklarla entegre etme ihtiyacı duyuyorum. Sanırım, varoluş sıkıntısı çeken insanlara karşı gerçeklik ve bütünsellik yaklaşımını göstermek ve bu yönde açıklamalarda bulunmak; bazı kişilik yapılarının kaygılarıyla yüzleşmesine neden oluyor. Geçen bir arkadaşım arayarak uzun uzun benimle sohbet etti esas niyeti meğerse Porsche aldığını ''belirtip'' hal hatır sormakmış?

Herşeyden önce hümanizmden gem vuranların gönül insanı olarak misafirlerine ikram ettiği bir fincan kahve; başkalarında hazımsızlık yapınca aklıma geldi. Siz değerli okurlarımızla paylaşmak istedim.

Uğur Uğural 



Link :







Uğur Uğural Resmi Web Sitesi © YASAL UYARI: 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nu hükümlerince yayın yapan sitemizdeki her türlü içerik, yazılı izin almak ve ilgili sayfamıza link vermek koşulu ile yayınlanabilir. Aksi durumlarda yasal hakkımız saklıdır.