Bir insanın kendi özdeşleşmesini gerçekleştirmiş, bilinç altyapısından emin, kendi varlığının ve amaçlarının farkında olarak içsel gücünü keşfettiği tutlu dolu bir yaşama sahip olması; varoluşun en büyük armağandır.
Ülkemin insanını seviyorum, ülkem insanının yapabileceklerine güveniyor, inanıyor ve bunun için kendi etki alanım içerisinde elimden gelenin en iyisini yaparak bilimsel yaklaşımı izlemeye çalışıyorum.
V şeklinde uçan göçmen kuş sürülerini hatırlarsınız.
İşte niyet ve sevgi’nin zemini ‘’sorumluluk’’ kavramıyla ne kadar güçlüyse; bireyin yaşam başarısıda sanırım o ölçüde güçlü oluyor.
Belkide yaşam başarısını sadece iyi bir eğitim, iyi bir iş, iyi bir evlilik, sosyal statü, kimlikler ve mevkiler olarak adlandırmamak gerekiriyor. Çünkü eğitimli ve bilgili olmak ile o bilgiyi davranışa yansıtarak yaşamanın birbirinden farklı olduğunu düşünüyorum.
Galiba bizleri ''biz olmayan'' yapan herşey; yüzeye çıkmasından korktuğumuz - biz korktukça güçlenip değerlenen - diğer kişilikler ve içimizdeki o diğer ''ben''ler.
Kaçmak için taktığımız maskeler ise doğamızda olmayan ve kendimizle çıkardığımız iç savaşın sağır fedaileri sadece.
Varoluşun anlamı olan ve yaşam boyu gelişim adını verdiğimiz o muhteşem sürecin tanıklığını içselleştirip, bu süreçte ''niyet ve sevgi''nin gücüne erişebildiğimiz anlar; yaşam başarımızın en güçlü olduğu ve kendimizi dinlemeye değer gördüğümüz mutlu anlardır belkide.
Bu bağlamda, ülkemde; bilgi vermek amacıyla kurulmuş, hatta verdiği bilgiyi sınavla ölçen ve bu ölçütü başarılı / başarısız insan diye ayırmakta kullanan eğitim sistemimizin gelecekte bilgi ve farkındalık arasındaki farkı farkedeceğine inanıyorum.
Paylaştığınız tüm o güzel anlar için sonsuz teşekkürler...